İlkleri, aşkları ve karakterleriyle, İstanbul 20 yıl sonra bir kez daha Ferzan Özpetek’in çekim alanında… Galası dün akşam yapılan “İstanbul Kırmızısı”nın başrol oyuncuları Halit Ergenç, Mehmet Günsür, Nejat İşler ve Tuba Büyüküstün, büyük gün öncesi heyecanlarını L’Officiel dergisine anlattı.
Lapa lapa kar yağan bir şubat günü… Mekan, tarih boyunca birçok hikayeye ev sahipliği yapmış Beyoğlu Pera.
Yer aldıkları her projeyle adlarından söz ettiren Halit Ergenç, Mehmet Günsür, Nejat İşler ve Tuba Büyüküstün objektife poz verirken, fondaki İstanbul manzarası Ferzan Özpetek’in kendi hayatını anlattığı “İstanbul Kırmızısı” romanını akla getiriyor:
“Babamın kartpostalında İstanbul siyah beyaz görünüyor. İstanbul hüznün, üzüntü ile özlemin arasında duran o duygunun şehri. Bunun nedeni, terk edilmiş ve yıkılmaya yüz tutmuş yapılar, bir zamanlar yazlık olarak kullanılmış, yüzleri Boğaz’ın sularına dönük, kıyılara dizilmiş eski ahşap yalılar olabilir. Oysa benim için İstanbul… İnsanda uçurtma olma arzusu yaratan kimi günlerin gökyüzü mavisidir. İstanbul sadece Boğaz’ın günbatımlarında birbirlerinde erimeyi başaran kırmızı ve mavidir. Ve kırmızı, seyyar simitçi arabalarının, eskiden kahvelerde sunulan çay bardaklarının, annemin sürdüğü ojenin kırmızısıdır.”
Herkesin gözünde İstanbul’un rengi bambaşkadır aslında. Ama bu sözleri okuduktan sonra İstanbul’u en çok uzun yıllar şehirden uzak yaşayan Ferzan Özpetek’in kırmızısıyla görmek istedik.
Yeni filmiyle Özpetek, hiçbir şeyin aşktan daha önemli olmadığını bizlere hatırlatmaya hazırlanıyor. Deniz, Orhan, Neval ve Yusuf’un birbirleriyle bağlantılı aşk hikayeleri ise bizleri kâh güldürüp kâh ağlatacak, biraz kendimizle yüzleşmemizi sağlayacak, sevgiyle arkadaşlığın öneminin altını çizecek ve özlediğimiz İstanbul sokaklarında bizlere keyifli bir şehir turu yaptıracak gibi görünüyor.
Gelin, Özpetek’in bu otobiyografik detaylara sahip gizemli dünyasını bir de filmin oyuncularından dinleyelim…
FERZAN, iTALYA’DA TÜRK TÜRKiYE’DE iTALYAN GiBi
◊ “İstanbul Kırmızısı”, Ferzan Özpetek’in ilk Türk filmi… 20 yıl sonra ilk kez tamamı İstanbul’da geçen bir filme imza atarken, yine ilk kez bu kadar popüler Türk oyuncuları bir projede bir araya getirdi. Bu hepiniz için oldukça farklı bir deneyim olmalı.
– Mehmet Günsür: Ferzan’ın İtalya’da film çekerken bir Türk tarafı, Türkiye’de film çekerken ise bir İtalyan tarafı var. Çok ilginç bir deneyim bu benim için.
– Halit Ergenç: “İstanbul Kırmızısı”nda her şey benim açımdan çok spontan gelişti. Bana çok şey öğretti aslında. Tabii, ağırlıklı olarak dizilerde çalışınca bir karakteri çok iyi tanıyorsunuz ve o karakterin gelişimi sizin elinizde oluyor. Aslında yazılanın yanında karakteri siz devam ettiriyorsunuz ve bir noktadan sonra yazar da sizden etkilenmeye başlıyor. Burada öyle bir durum yoktu. Sette çekim sırasında hiç beklenmedik anda, herhangi bir hazırlık yapmadan birtakım şeyleri ortaya çıkarmak, hatta sahnenin çekimleri sırasında senaryoda değişiklikler yapmak benim için bir kapı araladı ve bana çok iyi geldi.
– Mehmet Günsür: Mesela bir sahne var diyelim, onun için senaryoyu okuyor ve hazırlanıyorsunuz. Ancak sete gittiğinizde Ferzan karşınıza çıkıp, o sahneye dair aklına bambaşka bir şey geldiğini belirtiyor. Bir anda kendinizi bambaşka bir sahnenin ortasında buluyorsunuz. Böyle anlarda yeni oyuncakları olan çocuklar gibi hem heyecanlanıyor hem de eğleniyoruz.
– Halit Ergenç: Bir keresinde Tuba ile olan bir vapur sahnemizde epey bir diyalog vardı. Ancak çekim sırasında bir anda arkamıza geçerek çekimi öyle gerçekleştirdi. Ezberlediğimiz diyaloglar yok oldu gitti.
KiM, HANGi ROLDE
◊ Hikayeyi hiç bilmeyen ve kitabı okumayan birine karakterlerinizi ve birbirleriyle olan ilişkilerini nasıl anlatırsınız?
– Halit Ergenç: Orhan, İstanbul’a geliyor ve başına gelmeyen kalmıyor!
– Tuba Büyüküstün: Filmin özeti bu zaten.
– Mehmet Günsür: Yusuf, Deniz ve Neval çok eski arkadaşlar. Beraber büyümüşler hatta. 8 yaşındayken tanışıyorlar ve bir sürü şeyi büyürken beraber keşfediyorlar. Sevgi de bunlardan bir tanesi. Ancak büyüdüklerinde yolları ayrılıyor ama o güzellik bir şekilde hep içlerinde, korunaklı bir yerde varlığını koruyor. Örneğin Yusuf, sert ve vahşi görünmesine rağmen içinde aşka muhtaç bir çocuk var.
– Tuba Büyüküstün: Neval bana ayı anımsatıyor. Herkese gösterdiği aydınlık bir tarafı var. Bir de sadece istediği zaman istediği kişilere gösterdiği karanlık bir tarafı… Ama bütününü görebilen sadece iki insan var. Yusuf ve Deniz.
– Nejat İşler: Deniz karakterini anlatmak çok zor aslında. Hani bazı çocuklar vardır, aklı başına geldiğinde doğduğu dünyayı beğenmez ama yine de ondan uzaklaşamaz ve bunun için kendi dünyasını kurmaya başlar; işte Deniz öyle bir tip. Kendi dünyasını kurmuş. O yüzden sanatçı olmuş. Hikayede, bu sanatçı karakteriyle de etrafındaki insanları idare etmeye çalışıyor.